Mevlana’nın Mesnevi’sinden alınan, Paulo Coelho’nun Simyacı romanına da kaynaklık eden masalsı bir öykü... Rüyasında haber verilen büyük defineye kavuşmak için zorlu bir yolculuğa çıkan İstanbullu Takkeci Baba’nın öyküsü… Zenginliği ve mutluluğu uzaklarda arayanlara hazinelerin çok uzaklarda değil insanın gönlünde olduğu gösteren bir yapım…
Takkeci Baba, keçe takkeler yaparak geçimini zorlukla sağlayan, tek derdi bir cami yaptırmak olan gariban bir İstanbullu’dur. Rüyasında devamlı, “Bağdat’a git. O asmadan nasibin olan o üzümden ye. O senin kısmetindir” denmektedir. Takkeci Baba, bu rüyayla kendisine bir işaret verildiğine inanır. Zor bir yolculuğa çıkar. Bağdat’a gidene kadar başına gelmedik kalmaz. Hırsızlar tarafından soyulur, zindana düşer ve dilencilik yapmak zorunda kalır. Takkeci Baba, Bağdat’ta rüyasında kendisine gösterilen asmayı bulur. Üzüm salkımına uzanır. Asmalar Musa adında bir Bağdatlıya aittir. Musa izinsiz bahçesine giren Takkeci Baba’yı cezalandırmak ister. Takkeci Baba, öyküsünü Musa’ya anlatır. Musa da rüyasında İstanbul’da bir evin bodrumunda bir define görmektedir. Bağdatlı’nın tarif ettiği ev Takkeci’nin evinden başkası değildir. Belki de Takkeci’yi Bağdat’a kadar sürükleyen rüyasının verdiği haber kendi evindedir. Takkeci kendi evinde gömülü olduğu definesine kavuşmak için İstanbul’a doğru yolculuğa çıkar…