Çok değişik amaçlarla bitki yetiştiririz. Meyve ve sebze için, bitkilerin tohumları olan fındık, fıstık gibi yemişler için, pamuk gibi bitkileri ise lifleri için yetiştiririz. Hayvanlarımızı da yine geniş çayırlarda otlarla ve samanla besleriz. Bitkiler hayatımızın her yönünde, her açıdan bize gerekli. Bir önceki bölümde bitkilerin fotosentez gibi müthiş bir sistemle kendi besinlerini üretebildiklerinden bahsettik. Peki bitkiler kendi kendilerine de çoğalabiliyorlar mı? Çoğu zaman hayır. Bitkiler çoğalabilmek için yardımcılara ihtiyaç duyarlar. Bu yardımcıların büyük bölümü böcekler alemindendir ve çoğu zaman da bu yardımcılar arılar olur. Arılar olmasaydı bitkiler alemindeki birçok tür gelişemeyecek ve neslini devam ettiremeyecekti.
Bitkiler ve arıların vazgeçilmez ortaklığı
Simbiyotik yaşam örneklerinin en önemlilerinden biri bitkiler ve arılar arasındaki ilişkidir. Bitkilerin çoğalması için böcekler tarafından tozlaşmaya ihtiyaçları vardır. Birçok çiçekli bitki için de tozlaşmayı arılar sağlar. Tozlaşma demek bir bitkinin döllenmesi yani tohumlarının üretimi için polenlerinin taşınmasıdır. Çiçeklerin polenlerini yayıp döllenebilmesi için arılar çiçeklerin üzerinde tek tek gezerler. Arılar bir yandan bal üretebilmeleri için gereken kıymetli nektarı toplarken bir yandan da onlarca çiçek ve ekini dölleyip bitkilerin çoğalmasını sağlarlar. Bu tozlaşma hayatidir. Tozlaşma olmasa ağaçlar ve bitkiler meyvelerini üretemeyecekler ve çok da uzun süre yaşamlarını sürdüremeyeceklerdi. Peki bu bitkiler ilk başta arılar tarafından döllenmeden nasıl var olabilirler? Veya arılar yiyecek olarak bitkilerden nektar sağlamadan nasıl var olabilirler? Şüphesiz biri olmadan diğerinin olması mümkün değildir. Böyle bir uyumu tesadüflerle açıklamaya çalışmak elbetteki anlamsız olacaktır. Hiçbir tesadüf iki farklı türdeki canlıya birbirlerine tam uyumlu olacak şekilde fiziksel özellikler kazandıramaz. Bu uyum her iki canlının da tek bir Yaratıcı tarafından yaratıldıklarını kanıtlar. İkisi de aynı anda Allah'ın kusursuz yaratmasıyla tam bir uyum içinde ve birbirlerinin ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde yaratılmıştır.
Rabbin bal arısına vahyetti: Dağlarda, ağaçlarda ve onların kurdukları çardaklarda kendine evler edin. Sonra meyvelerin tümünden ye, böylece Rabbinin sana kolaylaştırdığı yollarda yürü-uç. Onların karınlarından türlü renklerde şerbetler çıkar, onda insanlar için bir şifa vardır. Şüphesiz düşünen bir topluluk için gerçekten bunda bir ayet vardır. (Nahl Suresi, 68-69)
Yuka bitkisi ve yuka güvesi
Bazı bitkilerin nektarı çiçeğinin derinliklerinde bulunur. Bu ilk bakışta böceklerin nektar toplamalarını dolayısıyla çiçeğin döllenmesini zorlaştıracak bir dezavantaj gibi görünebilir. Ancak Allah böyle çiçeklerin polenlerini taşıyabilecek uygun yapılara sahip canlılar da yaratmıştır. Ortak yaşam örneklerinin en çarpıcılarından biri de avize ağacı olarak bilinen yukalar ve yuka güvesi arasındaki beraberliktir.
Yuka bitkisinin üzerinde uzun yapraklardan oluşan bir rozet şekli, bunun tam ortasında da krem renkli çiçekleri taşıyan bir sap bulunur. Bu ağacın özelliği polenlerinin eğilimli bir bölgede bulunmasıdır. Bu yüzden bitkinin çiçek tozunu ancak bu yapıya uygun olan farklı bir güve türü toplayabilir: yuka güvesi. Yuka güvesi topladığı çiçek tozlarını birbirine bastırarak top şekline sokar ve bunu başka bir yuka ağacı çiçeğine götürür. Önce çiçeğin dibine iner, yumurtalarını bırakır. Sonra tepeciğe çıkar ve çiçek tozu topunu çiçeğin tepeciğine vurarak polenlerinin dökülmesini sağlar ve böylece bitkinin döllenmesi gerçekleşmiş olur. Bunu yapmasının sebebi bir süre sonra yumurtadan çıkacak olan güve larvalarının bitkinin buradaki tohumlarıyla beslenecek olmasıdır. Yuka güvesi bitkiyi tozlarken bitkinin tohumlarıyla larvalarına yiyecek sağlamış olur. Yuka bitkisi de güve sayesinde tozlaşarak çoğalır ve