İskoçya’da İngiltere ile olan 300 yıllık tarihi birlikteliği sonlandırmak isteyenlerin sesi son asırda daha gür çıkmaya başladı. İskoçya Ulusal Partisi’nin (SNP) hayali olan bağımsızlık referandumu organize etme hayalini 2012 yılında ülke Başbakanı ve ayrılıkçı İskoç Ulusal Partisi’nin lideri Alex Salmond dile getirdi.
Gazeteci ve Tarihçi David Torrance İskoçya Parlementosu’nun varlığının SNP partisine kitlesini genişletme fırsatı verdiğini dile getirerek “Parti zamanla büyüyüp gelişti ve bu durum referandum için baskı yapmalarını kolaylaştırdı. Ve gördüğünüz üzere şuan bu durumdayız.” dedi.
SNP, rakiplerini büyük bir farkla geride bırakmayı başardı. 2011’de rakipleri karşısında ezici bir üstünlük sağlayan milliyetçi parti, İskoç Parlementosu’nda zaferini kutladı. Emek Partisi, Muhafazakarlar ve Liberal Demokratlar da dahil olmak üzere diğer partiler; skandallar, mali kriz ve uygulanan kemer sıkma politikalarının kötü etkilerinden dolayı halka hesap vermek zorunda kaldı. Bu zor durum İskoçya Ulusal Partisi’nin fazlasıyla işine yaradı.
Tarihçi Tom Devine 1950’lı yıllarda İskoç Ulusal Partisi’nın radikal bir hareket olarak görüldüğünü ifade ederek “ İlk aşamada etnik milliyetçilik uygulayan parti zamanla sivil milliyetçiliğe geçti. Yani onlar için bağımsızlığı desteklediğiniz müddetçe nereden geldiğinizin bir önemi yoktu. Bir başka adım ise SNP’nin zamanla emekçi partiye dönüşmesi oldu. İşçi Partisinden daha çok işçi yanlısı oldular.” dedi.
Birçok İskoçyalı New Labour‘ı Margaret Thatcher liderliğindeki muhafazakar partinin mirasçısı olarak gördü. 1980’li yıllarda hükümetin büyük ölçüde sanayileşme politikalarını yavaşlatmasıyla kitlesel işsizlik oluşurken, bu durum İskoçya’yı ve İngiltere’nin kuzeyinde yer alan halkı olumsuz yönde etkiledi. ‘Demir Lady’ lakabıyla bilinen Margaret Thatcher nefret edilen bir kişilik haline geldi.
Edinburgh Üniversitesi Tarih Profesörü Tom Webster: “Thatcher‘ın bıraktığı en kötü miras İskoçya’nın bir deneme tahtası olma hissiydi. İngiltere’de yeni bir politika uygulanmadan önce İskoçya’da uygulanıyor, bu durum da uygulanacak kararın ne kadar etkili olacağını ölçmeye yarıyordu. İskoçya halkında İskoçya’nın İngiliz çıkarlarının korunduğu bir test alanı olduğu hissi oluştu.” ifadelerini kullandı.
Thatcher Westminster karşıtlarının duygularına katalizör olsa da Kuzey Denizi’ndeki yoğun petrol, İskoçya halkına bağımsızlığa gidebilme yolunda umut ışığı oldu.
Gazeteci ve Tarihçi David Torrance : “Son iki yüzyıl boyunca Kuzey Denizi’ndeki petrolden konuşmaktan yorulmadık. Bu durumun referandum öncesinde strajik bir öneme sahip olduğunu söyleyemeyiz çünkü, çünkü bu denizdeki petrol oranı giderek azalmakta. Ancak 1979 yılında özellikle de 80’li yılların büyük bir kısmında bu denizin petrolünden İngiliz kasalarına çok para aktı. İskoçya’nın bağımsızlık için referanduma gitme yolunda da Kuzey Denizi’ndeki petrolün payını inkar edemeyiz.” değerlendirmesinde bulundu.
Referandumdan çıkacak sonuç ne olursa olsun, ülkenin bu konuda oylamaya gidebilme ihtimali bile İngiltere’nin siyasi çerçevesini değiştirdi. İskoçya’nın bağımsızlığı üzerindeki tartışmaların burada bitmeyeceği ise açıkça ortada.
Muhabirimiz Johanna Gill İskoçya’dan son durumu aktarıyor:
“Bağımsızlık destekçileri referandumda ‘Evet’ oyu çıkması için yapılan anketlerde büyük bir çoğunluk sağlanacağını düşünüyorlardı. Ancak son yapılan anketler bu durumun tersini ortaya koydu. Sonuç ne olursa olsun, İskoçya’daki bağımsızlık referandumu İngiltere tarihine damgasını vuracak. Şimdi ise gözler Perşembe günü yapılacak referandumda.