ADNAN OKTAR: Tamam. Mü’min Suresi 26. Şeytandan Allah’a sığınıyorum. “Firavun dedi ki: ‘Bırakın beni, Musa'yı öldüreyim..’” Bak hep öldürme arzusu, deccaliyetin ana hedefi budur. “.. o (gitsin) Rabbine yalvarıp-yakarsın.” Yani madem Allah’ı var gidip o da yalvarıp, yakarsın. Haşa kendince dinle alay ediyor. “Çünkü ben, sizin dininizi değiştirmesinden ya da yeryüzünde fesat çıkarmasından korkuyorum." (Mü'min Suresi / 26) Bu yeryüzünde fesattan çekinmesinin nedeni, dünyaya hakim olmasından korkuyor. Bütün yeryüzünde diyor çünkü. Tevrat’ta o devirde uzun uzun Moşiyah’la ilgili izahlar vardı, dünya hakimi olacağına dair. Halbuki Hz. Musa (a.s)’ın öyle bir iddiası yok, dünya hakimliği iddiası yok. “Ben sadece buradaki mümin olan Museviler’i alıp götüreceğim” diyor. O kadar. “Bana müsaade edin götüreyim” diyor. Çok barışçıl, makul bir iddia bu, talep yani.
“Musa dedi ki: "Gerçekten ben, hesap gününe iman etmeyen her mütekebbirden..” Büyüklenenden. Ahirete inanmıyor, onun için alay ediyor ahretle. “.. benim de Rabbim, sizin de Rabbinize sığınırım." (Mü'min Suresi / 27) “Allah’a sığınıyorum” diyor. Mesela “onu ben ezerim, şunu yaparım, bunu yaparım” demiyor. Her şeyde Allah’a dayanması lazım Müslüman’ın. Mesela diyor ki; “gelin size bir şey açıklayayım.” Sen açıklayamazsın, Allah açıklar. “Gel konuşalım” diyor. Sen konuşamazsın Allah konuşturur. Senin bir gücün olmaz. O şirki sürekli bir tehlike olarak mümin görmesi lazım.
“Firavun ailesinden imanını gizlemekte olan mü'min bir adam dedi ki:” Orada özel bir şahsa dikkat çekiliyorsa bil ki Hz. Hızır(a.s)’dır.
Bak,“Firavun ailesinden imanını gizlemekte olan mü'min bir adam.” İmanını nasıl gizler? İmansız gibi gösteriyor, adam anlayamıyor onu, Firavun. O baktığında onu namaz kılmayan olarak görüyor, helale, harama dikkat etmeyen olarak görüyor. İmanını gizliyor. Öyle zannediyor, öyle değil ama öyle zannediyor.
"Siz, benim Rabbim Allah'tır diyen bir adamı öldürüyor musunuz? Oysa o, size Rabbinizden apaçık belgelerle gelmiş bulunuyor.” Bir kere öldürülmesine karşı çıkıyor, müthiş bir cesaret onu da öldürebilirler ama çekinmiyor. “Apaçık belgelerle gelmiş bulunuyor” diyor. Bir kere Tevrat’ın hak olduğunu da iddia ediyor, biliyor onu.
“Buna rağmen o eğer bir yalancı ise yalanı kendi aleyhinedir; ve eğer doğru sözlü ise, (o zaman da) size va'dettiklerinin bir kısmı size isabet eder” diyor. Yani Tevrat’ta geçenlerse anlatılanlar Allah’ın anlattıkları isabet edebilir diyor. Çok imanlı olduğu açık görülüyor. Cesaretinden, üslubundan ve stilinden Hz. Hızır (a.s) olduğunu görüyoruz. Firavun’un sarayında ne işi var, niye orada dursun? Mümin çeker gider, tehlikeli bulur. İmanını gizleyerek niye orada yaşasın? Ve en tehlikeli yerde. Güvenli bir yere gider, gitmiyor orada duruyor. Demek ki Hz. Hızır (a.s) böyle yerlerde duruyor. Stil olarak insanların çok tehlikeli gördükleri mekanlarda, tehlikeli görülen birimlerin içerisinde yer alıyor. Hıdır; yeşil anlamına geliyor. Hadradan geliyor, hadra. Hz. Hızır (a.s)’ın da yeşil gözlü olduğu söylenir, inşaAllah. Dokunduğu her yeri yeşertiyordu diyorlar. Yani canlanıyor, hayat buluyor o anlamda. Oradan geliyor ismi. Bu kadar imanlı olması ve Tevrat’a bu kadar hakim olması, deccalle yan yana yaşıyor olması Hz. Hızır (a.s) olduğunu gösteriyor. Çünkü deccal neredeyse Hz. Hızır (a.s) da oradadır. Deccalı hiç bırakmaz Hz. Hızır (a.s), hep paralel yaşar, inşaAllah. “..eğer doğru sözlü ise, (o zaman da) size va'dettiklerinin bir kısmı size isabet eder.
Şüphesiz Allah, ölçüyü taşıran, çok yalan söyleyen kimseyi hidayete erdirmez." (Mü'min Suresi / 28) Firavun’a dolaylı yoldan uyarıda bulunuyor, çok yalan söylediğini söylüyor. Çünkü sürekli yalan söylüyor. “Hayat Nil’in çamurlarından oldu” diyor. Yalan söylüyor. “Ahiret yok” diyor, yalan söylüyor.
"Ey Kavmim, bugün mülk sizindir, yeryüzünde hüküm sahibi kimselersiniz. Fakat bize Allah'tan dayanılmaz bir azab gelecek olursa bize kim yardımcı olabilecek?" diyor Hz. Hızır (a.s). “Firavun dedi ki:” Bak baya nezaketli konuşuyor, ondan çekiniyor. Yoksa çok azgın, öyle bir konuşmanın üzerine direk öldürür normalde. "Ben, size yalnızca gördüğümü (kendi görüşümü) gösteriyorum” Ken