Fransa Ulusal Bilim Araştırma Merkezi (CNRS) bilim adamları denizde yaşayan planktonlar repertuvarına binlerce yeni türleri eklediler. Bilim adamları Fransa güneyinde Villefranche’ta kendine özgü bir balık avına çıkıyorlar. Ağ atıldıktan çok kısa süre sonra tekrar çekildi ve hiçbirşey yakalanmadı gibi. Oysa görünüşte hiçbirşey olmamasına rağmen aslında bu iki bilim adamı gerçek hayvanlar yakaladı.
Okyanusun mikro canlıları planktonlar yakalanıp CNRS’in onlar hakkında uzman biyolojistleri tarafından mikroskop altında inceleniyor ve keşfedilen yeni türler özel bir kitabın repertuvarında yerini alıyor. Bu yaratıklar bazen bildiğimiz hayvanlara, bazen korkunç şeylere benziyor. Bilim adamları şu an repertuvarlarında 250.000 türü tanımladılar ve bir milyon civarında tür olduğunu düşünüyorlar. Bu türlerin bazılarında nöronlar ve bazılarında kalbi olanlar var.
Bilim adamları tarafından incelenen türler arasında olan salpslar hem toplu halde hem de ayrı ayrı yaşayabilir. Salpslardaki saydam gömlekten en görünür şey ise ışık geçirmez çekirdeğin hayvanın iç organlarını oluşturmasıdır. Salpslar hareket eder ve kemer kas yoluyla boru şeklindeki vücutlarına su pompalayarak beslenirler. Ilkel bir görünümü olsa da, bu salpsta bir kalp, solungaçlar ve hatta bir plasenta türü bile var. Bunlar balık ve omurgalıların yakın ataları sayılırlar. Mikroskobik yosunlar çoğalınca, salpslar eşeysiz üreme gerçekleştirir.
Bilim adamları ayrıca taraklıgilleri inceliyor. Onların ana karakteristik özelliği ise derin sularda rahat hareket etmelerini sağlayan paletlerinin oluşu. Bu paletlerden dolayı taraklı tür adını alıyorlar. Üç boyutta hareket etmelerini sağlayan taraklarının sayısı sekiz. Işığın kırılma etkisiyle bu taraklar harika bir yanardöner gösterisine dönüşüyor.
Planktonlar okyanuslarda yaşayan mikroskopik canlıların yüzde 98’ini temsil eder. Ve bunların oldukça az bilinen çok önemli başka bir işlevi olduğunu Christian Sardet açıklıyor: “Her iki nefes alışımızda planktonlara teşekkür etmeliyiz. Çünkü soluduğumuz oksijenin yarısı planktonlardan diğer yarısı da bitki ve ormanlardan geliyor.”
Bilim adamları insanoğlunun aktiviteleriyle yaşamını tehdit ettiği sualtı dünyasına daha fazla önem verilmesinin tam zamanı olduğunu söylüyor.