DİDEM ÜRER: Bir de Erhan Aslan kardeşimiz vardı, çok yardımcı olan fosil sergisine.
ADNAN OKTAR: MaşaAllah, aferin, elhamdülillah. Çok güzel. Camilerde sohbet etsinler, evlerde sohbet etsinler. Kafeler çok uygundur. Lokantalar olur. Allah’a hamd olsun diye. Bazen kahvehanelerin, lokantaların böyle üst katları olur. Daha da uygun oluyor. Böyle iki katlı oluyor. Üstü daha sakin oluyor. Orayı komple böyle kapatsınlar. Hem ızgaralar mızgaralar falan gelsin. Birbirleriyle sohbet etsinler. Kardeşliklerini pekiştirsinler. Çünkü cennet sofralarında devam edecekler. Orada onlara ikramı sunan Allah, lokantanın sahibi sunmuyor. Allah sunuyor. Onlar sadece sebebe sarılıyorlar. Lokanta onlara geliyor, onlar lokantaya gitmiyor. Onlar öyle zannederler. Öyle gibi gösterir Allah, onlar gidiyormuş gibi; onlar gitmez. Onlara lokanta gelir, Allah’tan. Diyorlar ya, “Ya Rabbi bize Katından sofra indir.” Hz. İsa (a.s)’dan istiyorlar, Hz. İsa Mesih (a.s)’dan. Sofra onlara gökten iniyor. Ama onlar sofraya gitmiş gibi gösterilir. Mesela içeri odaya bir giriyorlar, hazır sofra. Aklın ihtiyarını kaldırmaz. “Birisi de hazırlamış olabilir” diye düşünürler. Hiçbir mucize aklın ihtiyarını kaldırmaz. İmtihan dünyasındayız, yani öyle birşey olmaz. İnsanlar zannediyor ki mesela, Hz. İsa (a.s) eliyle bir işaret ediyor, hemen sofranın üstünde bir anda yiyecekler beliriyor. Olur mu? O zaman öbür ümmetlere haksızlık olur. Cenab-ı Allah öyle bir şey yapmaz. Aklın ihtiyarını kaldıracak hiçbir şey olmaz. Hz. İsa Mesih (a.s) dua ettiğinde mesela içeri odalardan birine girdiklerinde bir sofranın hazır olduğunu görüyorlar. Mesela Bediüzzaman Said Nursi, ağacın üstünde talebesiyle sohbet ediyorlar. Katran ağacı, hatırladığım kadarıyla. Uçsuz bucaksız bozkır. Bediüzzaman diyor ki, aklından geçiyor; “Bu tertemiz, safi kalpli bir insan; yiyecek, içecek de, hiçbir şey kalmadı” diyor. “Ben bu adama ne yedirsem acaba?” Yemek de kalmadı. Hiçbir şey kalmadı” diyor. Çünkü bitmiş; Ekmek, erzak, her şey bitmiş. “Tam onu derken” diyor, boynum böyle çevrilir gibi oldu. Bir çevirdim kafamı, koskoca somun; taze, sıcak ekmek” diyor. Talebesi de görmüş. Nasıl bunun açıklaması? Dağa kimse çıkamaz. Bozkır zaten. Biri gelse görülür, gürültüsü olur. Ağaca tırmanacak, ekmeği koyacak. Ağacın üzerinde ekmek nasıl olur? İşte mucizeler böyle oluyor. Aklın ihtiyarı kalkıyor mu size söylediğimde? Onların da aklını ihtiyarını kaldırmaz. Çok makul görülür. Bediüzzaman ertesi gün olacak olayları söylüyor, her gün aşağı yukarı söylüyor, yine aklın ihtiyarı kalkmıyor talebelerinin. Yemin ediyor Bediüzzaman, “en ince detayına kadar görüyordum ertesi günkü olayları. Az bir teville çıkıyordu. Hepsini görüyordum. Binlerce kere oldu” diyor. Aklın ihtiyarı kalkar mı? Kalkmaz. Harika yani, bu şekilde. Diyorum ya; biz de mesela kuş geldi, cama vurdu hayvan. Normalde ölür. Çok şiddetli vurdu, ‘küt’ diye böyle, bayağı ses çıktı. Küçük, ufacık serçe, renkli kuş. En azından sersemler. Ama normalde ölür. En azından sersemler, bayılır. Hiçbir şey olmadı. Hayvan uçtu, gitti. Bir daha geldi, bir daha ‘küt’ diye vurdu. Çok kalabalıktı.