ADNAN OKTAR: Müslüman neşeli olacak. Müslüman deyince böyle içine kapanmış, bitkin, güzel olan her şeyden kaçınan, şaka yapmayan, gülmeyen, sürekli ağlayan, kötü giyinen, hırpani giyinen, işte bir hırka bir lokma, zevksiz yiyen, zevksiz giyinen, sürekli böyle ızdırap içerisinde yaşayan, güzel eşyadan hoşlanmayan, güzel evden kaçınan, sanattan, bilimden uzak duran, kavgacı, dedikoducu, hasut, hem bunun yanlış olduğunu söylüyor ama arkasından da haset eden, böyle uyuntu insanlar istiyorlar. Bizim anlatımlarımız, tabii bu kafayı yerle bir etti. Haset edenimiz çok. Haset edenimiz çok. Çünkü adam ömrü boyunca haşa huzurdan bir kesere sap olamamış. Güzel bir hayat elde edememiş. Neşe elde edememiş. Sevinç elde edememiş. İçinde sevinç kalmamış. Neşe kalmamış. Evi kasvetli, konuşmalar kasvetli. Yemek yiyor, yemek başına bela oluyor, hastalık oluyor. Ağızlarından sevinç ifadesi çıkmıyor. Bakıyor burada neşe var, sevinç var, güzellik var, estetik var. Kıyas yapıyor, cehennemle adeta cenneti kıyaslar gibi oluyor. Kendi hayatına bakıyor cehennem, buraya bakıyor sanki bir cennet. O zaman hasedinden “acaba nasıl zarar versem?” Ne ise artık o andaki imkanı, ne kadar imkanı varsa, kendi akılsız kafasıyla zarar vereceğini zannediyor. Sen, Allah’ın kontrolünde zavallı bir varlıksın. Unutuyorsun. Allah dilemedikçe sen dileyemezsin. Kaderinin dışında hiçbir hareket yapamazsın. Sen zabt-ı rabt altına alınmışsın. Çelik kutu içinde duruyor gibisin şu an. Allah ne derse, onu yapabilirsin sen. O zannediyor ki, uçsuz bucaksız zarar verebilir. Yapamazsın. Yapamazsın. Seni Allah özel olarak ahlaksız ve vicdansız yaratıyor ki, ümmet istifade etsin. Nasıl? Sevap. O zalimlik yapacak ki, Müslüman sevap kazansın. O tuzak kuracak, Allah onun tuzağını bozacak. O hani böyle maymunlar bir şeyler hazırlar da hayvanlar aslan gelir bir pençede kovalar ya. Maymun gibi onlar tuzak hazırlarlar. Müslüman da bir pençede Allah’ın yardımıyla onların tuzağını bozar. Her tuzak bozulmuş yaratılır. Böyle gudubetler, kendilerince tuzak kurabileceklerini düşünürler, ellerindeki imkanlarla zarar verebileceğini düşünüyorlar. Halbuki yazdığı tek bir harf, daha Hz. Adem (a.s)’ın çamuru karılırken o harf, Allah tarafından yazılmış oluyor. Allah yazdırıyor. O aptal da kendi yapıyor zannediyor. Bir şey, tuzak hazırladığında, Allah hazırlar o tuzağı, sen hazırlamazsın. Bre sersem, Allah hazırlar. Ve bozmayı da Allah hazırlar. İkisini de birlikte Allah hazırlar. Yani Hz. Musa (a.s)’ı yaratan Allah, Firavun’u da aynı anda yaratıyor. Birlikte yaratılır. Siyah-beyaz. Negatif-pozitif. İyi-kötü. Mesela Firavun’u yaratırken Allah, illa ki karşısındaki Hz. Musa (a.s) olacak şekilde yaratıyor. Nemrut’u yaratırken, illa ki karşısındaki Hz. İbrahim (a.s). Hz. Mehdi (a.s)’ı yaratırken, illa ki karşısındaki otuz küsur deccal. Ve deccal ve avaneleri, onun yardımcıları. Bir tane, iki tane değildir yardımcıları. Her deccalın avanesi vardır. Deccal her yönüyle Müslüman’a zarar vermeye çalışır. Sivil adamları da olur. Resmi insanların içerisinde de bulur deccal kendine taraftar. Onları da kullanabilir. Her yerden bulur. Ama mağluptur, hep mağluptur. Mesela Hz. İbrahim (a.s)’ı ateşe atacağını zannetti Nemrut. Baktı ki, Hz. İbrahim (a.s) esenlik bir yere gelmiş. Cenab-ı Allah diyor, “Ey ateş, Hz. İbrahim (a.s)’a karşı soğuk ve esenlik ol” diyor. Yani ateş etki etmiyor. Tabii biz onu oradaki etki mekanizmasını şu an bilmiyoruz. Cenab-ı Allah nasıl yaptı da böyle bir şey oldu? Bunu bilmiyoruz. Fakat ateş, Hz. İbrahim (a.s)’a etki etmedi. Yani bir şekilde Allah onu ateşten kurtardı, yani özetle bu. Adam ateşin içine attığını zannetti ama ateşin içine düşmedi Hz. İbrahim (a.s) yani ateş onu yakmadı. Yani gerçek ateşin içine girmedi. Soğuk, esenlik bir yere geldi. Esenlik bir yere, soğuktu. Yine tabi Firavun’un ateşi var ama soğuk ve esenlik.