ADNAN OKTAR: Şimdi bak bu gençler, beni aracı yapsınlar. Ben tam iki tarafında görüşünü dinleyeyim. En adil olanı ben açıklayacağım, teklif edeceğim, konuşacağım, inşaAllah. Samimi kanaatim. Çünkü benim hiçbir şeyden çıkarım yok. Yani adam hakikaten samimi konuşuyor da olabilir. Ben teknik değerlendireceğim. İki tarafa da bakacağım. Anlatsınlar. Doğru olan yönlerini var gücümle savunuyorum. Gerçekten bir samimi fikirleri varsa. Çünkü söylemiyorlar ne olduğunu. Şuna şu yüzden karşıyız diye net açıklasınlar. Kimse de bilmiyor yani. Oraya toplanan kalabalıklar da büyük bir bölümü bilmiyor niye toplandığını. Yani neye karşı olduğunu bilmiyor. Tamam, Tayyip Hocam’a karşılar da yani ne yönden karşılar onu bilmiyor. Bu olmaz. Mesela niye oraya köprü istemiyorlar? Niye bu Atatürk Kültür Merkezi’nin yeniden yapılanmasını istemiyorlar. Yahut hangi modelde olursa kabul ederler? Bunları bana bir anlatsınlar, söylesinler. Yazılı göndersinler madde madde. Mesela şu şu şu, açık açık. Kimse şu ana kadar bunu bilmiyor. Bir tek onlar biliyorlar gibi. Onların içinde belli guruplar biliyorlar gibi. Geçenlerde Yiğit Bulut çıktı, uzun uzun bir şeyler anlattı bir konu hakkında. Mesela ona katılıyorlar mı anlattıkları hakkında, katılmıyorlar mı? Bunlar teknik konular, anlatın. Tam ortasını bulalım, doğrusunu bulalım. Ama samimiyseniz. Ama Türkiye’yi bölmek için komünistler kendi arasında anlaşıp, bir kısım sağcıları da kafalayıp, sağcı gibi görünen solcularla anlaşıp Türkiye’yi bölmek istiyorsanız, o zaman olmaz tabi. O zaman millet kendini korur. Ama anlatırsanız samimi olarak, ben size son derece anlayışlı davranırım. Son derece sevecen davranırım. Ve sizden yana da düşünmeye çalışarak çünkü adil olanı görmeye çalışacağım. Karar vereyim, söyleyim. Yayınlayalım, anlatalım. Görünsün. Bağırmayla, çağırmayla olmaz. Yani ondan birşey çıkmaz. Çünkü bağırırken birşey düşünmek mümkün olmuyor. Toplanmayla da birşey olmaz. Toplanırsın, bilgi alamıyorsun ki, konuyu bilmiyorsun. Haklı yönleri yazın. Doyurucu bir anlatımla anlatın. Çok kolay hükümet kabul eder. Bak söz bir Allah bir ben sonuna kadar yardımcı olacağım, ne olduğun söylerseniz. Ama ne olduğu belli olmayan bir mücadele olmaz.
DİDEM ÜRER: Şu an bu Taksim platformu, “tek bir çivi bile çakılmasın Taksim’e” diye söylüyorlar. Başbakan da, “bir temsilcinizi seçin. Bana gönderin. Onla konuşalım” dedi bugün.
ADNAN OKTAR: Ön görüşme olsun. Yani bizlere bir getirsinler. Teknik, kısaca bir gözden geçirelim. Hemen anlaşılır o. O kadar karmaşık birşey yok. Sonra da gitsinler, Başbakan’la da konuşabilir. Zaten hemen net, samimi zemini açıklarız, inşaAllah. Bu şekilde olmaz. Mesela neden Taksim’e tek bir çivi çakılmasın? Vardır mantıklı bir açıklaması. Bunu söylesinler, şu sebepten diye.
DİDEM ÜRER: “Şu an ki halinden daha fazla yeşillendirelim” diye de dün söylemişti, Başbakan. Tam sizin söylediğiniz üslupla.
ADNAN OKTAR: Öbür türlü pek anlaşılır bir durum olmaz. İki tarafta birbirini görmüyor gibi. Gözü kapalı bir mücadele varmış gibi olur. Halbuki, “şu nedenle şuranın yapılmasını istemiyoruz. Şurada şunun olmasını istemiyoruz. Şöyle makul gerekçelerimiz var.” Bu zor mu bu? Bir bilen vardır içlerinde. Üç beş sayfa açıklasınlar. Sonuna kadar savunurum, inşaAllah. Teknik bir konuysa önden bir hazırlasın. Tayyip Hocam’ın da makul birşeyin aksini savunması mümkün değil. Nasıl yapacak? Makul birşey olacak. Fakat Başbakan ona direnecek. Nasıl yapsın? Acayip mahcup olur. Olur mu öyle şey? Mesela bir Darwinizm’in geçersizliğini anlatıyoruz. Ama haklı gerekçelerimiz var. Hakikaten doyurucu anlatıyoruz. Kimsenin birşey diyeceği gibi durum yok yani. Ama mesela boş, mantıksız birşeyi de savunmak da olmaz.