ADNAN OKTAR: “Biz, o kişilerle bir arada değiliz. Tek dayanağımız, o kişilerin Gezi Parkı’nda değil, Taksim Meydanı’nda olması, Gezi direnişçilere alakasız olmaları. Ama şunu sizin aracılığınızla bir kez daha yenileyim, bizim o gruplarla ideolojilerle, ideallerle bir ilgisi yok. Tek bir isteğimiz var, bu da kişisel bir istek değil, saygı sevgi çerçevesinde yaşamak.”
Bakın aynı şeyi söylüyor; saygı ve sevgi.
“Mustafa Kemal Atatürk’ü sevmek zorunda değil kimse ama bunca seven varken, saygısızlık yapamaz kimse.” Vicdanen de sevmeleri gerekir. Atatürk’ü sevmiyorsa adam, ben hakikaten onun sevgisinden şüphe ederim. Çünkü ahde vefa yok demektir, iyilikten anlamıyor demektir, güzellikten anlamıyor demektir, minnet borcu duymuyor demektir. Vesile olmuş o insan, o zaman sen ona demek ki, bir yemeğe götürsen, bir elbise alsan, bir şey hediye etsen, diri diri bakacak suratına. Yani bu, güzel ahlakın bir gereğidir; bir iyilik yapan insana, faydası dokunan bir insana. Bir kere vatanı kurtarmış, yedi ayrı beladan kurtarmış, modern bir Türkiye meydana getirmiş. Buna vesile olan bir insanı sevmemek, ona karşı bir minnet borcu duymamak, bence güzel ahlaka uymaz. Ben şahsi olarak, o insanın, vicdanından, ahlakından şüphe ederim.
“Mesela yasaklar Türkiye hür ve demokratik bir ülke. Bu, Osmanlıdayken de bu böyleydi. Bu millete kimse yasak koyamaz.” Yasak konurda, hakikaten menfaatini çiğneyen bir durum vardır, insanların mutluluğunu bozan bir durum vardır, orada yasak koyarsın. Mesela o adam gece yarısı bas bas bağırıyor.Yahut müzik açıyor gecenin üçünde, ben özgürüm diyor, yeri göğü ayağa kaldırıyor. Burada bir yasak tabii ki oluşur. Ama mümkün mertebe yasaklar olmaması lazım. Yasaklardan azami kaçınmak lazım. Her yasak insanları bunaltır, her yasak insanların içini karartır. Her yasak kalkmasa da, uygulanması da insanın hoşuna gider, ferahlatır. Mesela diyorlar ki; “Şu arazideki yeri geçemezsiniz.” Bu adamı sıkar. Her gün kalktığında onu görüyor, adam bunalır. Doğu Almanya’yla Batı Almanya arasındaki duvarı yıktı, gençler acayip ferahladılar. Belki hayatında Doğu Almanya’ya geçmeyecek, belki Doğu Almanya’daki Batı Almanya’ya geçmeyecek ama o duvar onu sinirlendiriyor, rahatsız eder, sıkar, her gün kalktığında o duvarı görmek. Yasaklar insanı bunaltır. Yani hayırlı, bereketli yasaklar vardır, onlar insana mutluluk verir. Ama insan yapısı yasaklar, onlardan kaçınmak lazım.
“Bir Başbakan olarak, yalandan da olsa, bugün çıkıp özür dilese, yaralı insanları ziyaret etse, zaten gergin olan hava biraz yumuşar ve her şey daha kolay olur. Yapar yani yaralı bir insanı ziyaret eder, sever öyle şeyi, çocuklara şefkat gösteriyor, hediyeler veriyor, halim. Mesela kendi elini öpmek isteyenlerin elini öpüyor Başbakan. Şefkatli, güzel.