ADNAN OKTAR: Rahmetli Mustafa Sungur Ağabey diyor ki; "daha önce biz biraz geri duruyorduk" diyor, "Risalelerden başka kitaplarla ilgilenmiyorduk" diyor. "Fakat neşriyat (yayınlar) aleminde Harun Yahya'nın eserlerinin elmas hükmünde olduğunu gördük, maşaAllah" diyor Mustafa Sungur Ağabey. Canım benim, o kadar uğraştık ki, işte kader. Ama tabii durumu da çok ağırdı. Aslında çok çırpındık ama kader öyleymiş. Ömrü bu kadarmış.
"Adnan kardeş" dedi. Yanına gitmiştim. "Sen Sedd-i Zülkarneyn oldun" dedi, "bize seni aşıp gelemiyorlar" dedi. "Sedd-i Zülkarneyn oldun" dedi açık açık. Bayağı kalabalık içinde söyledi. "Sen Sedd-i Zülkarneyn oldun. Seni aşıp bizim üstümüze gelemiyorlar" dedi. Nasıl gelsinler? "Sedd-i Zülkarneyn oldun." Hep böyle "Adnan kardeş" diyerek, maşaAllah. Öyle coştu bir ara; "Bediüzzaman; 'ben görmeyeceğim ama sen göreceksin' dedi" dedi. İslam hakimiyetinden, Hz. Mehdi (a.s)'dan bahsediyorduk. Durduk yere birden bire söyledi. Talebeleri de çok kalabalık, herkes dondu kaldı böyle. "Duydunuz, değil mi?" dedik. "Evet, duyduk" dediler. Acayip şaşırdılar. "Allah Allah" dediler, "hayret ettik, ilk defa söyledi". "Ben görmeyeceğim Hz. Mehdi (a.s)'ı, sen göreceksin" demiş. Sungur Ağabey'e de demiş.
Kılıç Ali Paşa Camii'nde, yukarıdaki cami, Kılıç Ali Paşa Camii'nde; biz orada daire oluşturduk, oturuyorduk çocuklarla. Herkesin başında sarık var, beyaz böyle, papatya gibi herkes, başında çiçek açmış gibi. Yeşil sarık takıyordum ben. Ondan sonra, içeri girdi Sungur Ağabey, paltosuyla, deve tüyü rengi paltosu vardı, pardesü yani. Başında da onun meşhur, deve tüyü renginde, kahve rengi takkesi vardı. İçeriye girdi. "Selamun Aleykum kardeş" dedi. "Aleykum Selam Hocam" dedim. "Adın ne senin kardeş?" dedi. “Adnan Oktar" dedim. "Nerelisin sen?" dedi. "Ankaralıyım" dedim. "Kaç yılında doğdun sen?" dedi. "1956" dedim. Hemen cebinden bir defter çıkardı. Adımı Arapça yazdı, Arap harfleriyle yazdı. Bir ebced hesabı yapmaya başladı, adımı, doğum tarihimi de yazdı. Ebced hesabıyla bir şeye baktı. Sonra ben Hocamızla aşağı doğru, biraz caminin mihrap tarafına doğru, imamların namaz kıldırdığı yere doğru gitmeye başladık. Orada durdu. "Hocam" dedim ben, cesaret geldi üstüme, "Hocam" dedim, "Hz. Mehdi (a.s), Nur talebesi mi olacak?" dedim. Bunu Bediüzzaman'a sorduğunu söyledi. Ama mealen, yaklaşık söylüyorum. "Hz. Mehdi (a.s), Nur talebesi olmayacak" dedi, "Bediüzzaman böyle dedi" dedi. Bir Süleymanlıya sorsan, "Süleymanlı" der. Nakşibendilere soruyorsun, "Nakşibendi olacak" diyorlar. Bir Nurcuya da, Nur talebesine sorduğunda ne der? Tabii ki "Nur talebesi olacak". "'Nur talebesi olmayacak' dedi" dedi Sungur Ağabey. Hayret ettim. "Nur talebesi olmayacak" dedi. "Peki Hocam, nasıl olacak" dedim ben "o zaman?" "'Bambaşka olacak' dedi" dedi. Böyle elini açtı iki tarafa, "'bambaşka olacak' dedi" dedi. Ben onu söyleyince, dedim artık herhalde ayıp olur daha da... Aslında keşke sorsaydım ama işte kaderde. Hemen durdurdum ondan sonra. Çünkü o zaman bazen kuşkulanıyorlar yahut tedirgin oluyorlar, ondan sonra açıklamayı durduruyorlar. Mesela Şeyh Nazım Hocamız'a gittiğimizde, bizim çocuklar sorular soruyor ama o gerektiğinde cevap veriyor. Mesela istedikleri kadar sorsunlar, cevap vermiyor. Sungur Ağabey de mesela konu açıldığında cevap vermiyor ama birden bire kendiliğinden konuşuyordu öyle. Mesela bu "'ben görmeyeceğim ama sen göreceksin' dedi", onu durduk yere söyledi. Mesela "sen Sedd-i Zülkarneyn olacaksın" durduk yere söyledi. "Ama benim yaşım ilerledi" dedi, "ben Hz. Mehdi (a.s)'ın hurucunu göremeyeceğim ben" dedi. “Yalnız Abdullah Yeğen’le konuştuk, o görecek “dedi. “O görür” dedi, “aramızda konuştuk onun sağlığı müsait” dedi. Abdullah Yeğen ağabey için. “Ama biz kendi aramızda böyle bir kanaatimiz oldu” dedi. Seyyid Salih Özcan Ağabeyimiz de, maşaAllah çakı gibi şu an. O “ben Mehdi’yi gördüm” diyor. Yine göreceğim bu aralar” diyor. “Hatta İstanbul’da gördüm, yine göreceğim” diyor. Allah talebesi etsin bizi, inşaAllah” diyor. “Bediüzzaman söylemişti, gördüm” diyor. Dünya tatlısı, acayip şeker. Ama bu çok tatlı, “yine göreceğim” diyor. MaşaAllah.
Üsküdar’daki Sungur Ağabey’in dershanesinde üst katta Sungur Ağabey, Hüsnü Bayram Ağabey’le beraber demin anlattığım konuda, Abdullah Yeğen Ağabey’e dinç görünümü sebebiyle “selam söyle o mübarek zata” demişler. Hüsnü Bayr