DİDEM ÜRER: Hocam, Bingöl Cezaevi’nde yatan 4’ü hükümlü 18 PKK’lı, bir yılı aşkın sürede kazdıkları tünelden firar etmişlerdi, yakalandılar. Bu tünelin 1 yıllık değil 2-3 yılda kazıldığını ve kendi hücrelerini içinde tavanları da deldiklerini bulmuşlar, hücreler arasında gidip geliyorlarmış.
ADNAN OKTAR: Nasıl oluyor da çökmüyor o tünel toprağın altında? Ben hayret ediyorum, nasıl ilerliyorlar? Çok güç bir şey, mesela kayayla karşılaşabilir, bir şey ile karşılaşabilir. Baya güç bir şey yani 1 metre bile kazmak güç. Tabii, Allah vermesin, hapishane zor iş canları yanıyor oradan kurtulmak istiyorlar. Halbuki İslam’a Kuran’a teslim olmuş olsalar, ne hapse düşerler, ne başlarına o olaylar gelir. İslam’a Kuran’a uymayınca bela yağmur gibi yağıyor. Dağlarda çektikleri çile ayrı ıstırap ayrı. Orada burada aşağılanıyorlar. Katil olmanın acısını, ezikliğini yaşıyorlar, ıstırabını yaşıyorlar. Onun vicdan azabı onları kasıp kavurur. Hapishanelerde sürünüyorlar. Ne gerek var, Müslüman olup Allah’a teslim olsanıza. Nur gibi Müslüman olun ya hu. Kürt kardeşlerimiz Müslüman’ı baş tacı yapar. Efendi, aklı başında, makul, dürüst insan. Demokratik mücadele verin, özgürlük için gayret edin. Bir mali iş yapabilirsiniz, televizyonlarda konuşabilirsiniz, konferanslar verin değil mi? Ama dağlara çıkıp benim mazlum can Mehmetçiklerime, o çocuklar Kayseri’den Konya’dan köylerden geliyor o çocuklar, kasabalardan geliyor. Seni bilmez etmez yani. Kafasına sıkıyorsun kurşunu, şehit ediyorsun. Allah için askere gidiyor o çocuklar, Allah için. Anasına babasına haber göndertiyorsunuz “vuruldu, geçmiş olsun” tarzında. Ne yapması gerekiyor devletin? Devlet de tabii karşılığını verecek. En hafif karşılığını veriyor işte ne yapsın? Hapse koyuyor. Normalde asıyorlardı, vazgeçtiler, hapiste tutuyorlar. Yapacakları şey; bir an önce tövbe edip, İslam’a-Kuran’a yönelmek. Bu aşağılanarak ve ezilerek yaşama, hoş bir şey değil. Bunu kabul etmesinler. İslam’ın onuruyla, Kuran’ın güzelliğiyle iç içe yaşasınlar, huzurlu yaşasınlar, tövbe istiğfar etsinler bir an önce. İslam doğru, Kuran doğru, Allah var. Aldatmıyoruz onları. Allah’ın varlığı apaçık. Deminde baktım, şu görüntü. Gözün o sıvı olan iç kısmı jöle, ama bulanık bir jöle. Baya bulanık, jöle. Alın öyle bir jöleyi, küre şeklinde bir jöle alın, bir yere tutun, ışık verin, tutun. Çok kötü bir görüntü oluşur, acayip kötü, bulanık. Şu görüntünün netliğine bak. İnsan görüntü dışarıda var zannediyor. Başka türlü olacak gibi değil, baya böyle. O kadar net. Öyle 3 boyutlu ki aksini söyleyen beri gelsin. Zaten anlatıyoruz inanmıyor adamlar. “Olur mu, dışarıda duruyor?”diyor. “Beyninin içinde duruyor” diyoruz. “Tamam, beynimin içinde ama sen ordasın, ben orda görüyorum seni, bak karşıdasın” diyor. “Karşında dediğin an, beyninin içindekine sen söylüyorsun” diyoruz “Olur mu, 3 metre falan ilerimdesin sen, açık görünüyor” diyor. “Bak mesela bir şey alıp atıyorum, gidiyor ileriye, görmüyor musun?” diyor. “Yine beyninde oluyor” diyorum. “Ben onu kabul ediyorum, hem beynimde var, dışarıda da var görüyorum şu anda, sen ordasın şu anda” diyor. İki yerde birden görüntü oluyormuş. Hem beyninde hem ordaymış. Yani fevkaladelik üstü fevkaladelik var. Bir de ses, o kadar kaliteli ki. Öyle etten bir düzenek yapsan sen, ses düzeneği, çok berbat bir ses gelir. Acayip berbat. Sony, Hitachi falan ses teşkilatı yapıyorlar, hışırtılı baya bozuk oluyor. Binlerce mühendis çalışıyor, binlerce aletten oluşuyor, binlerce tecrübeden oluşmuş bir teknik alet. Buna rağmen bozuk. Şimdi bu etten. Etten aynısından yapmış olsan ses sistemi, acayip rezil bir görüntü çıkar. Akıl almaz kötü olur yani. Hani var ya örs çekiç üzengi falan, yani süper kötü bir ses gelir. Bir sese benzemez, ayırt edene helal olsun. Burada ki ses, sterio, 3 boyutlu. Nereden geldiğini de biliyor sesin. Mesela birisi diyor ki “Adnan” diyor, hemen bakıyoruz yani 3 boyutlu.